5 Kasım 2007 Pazartesi

Çalıştay - Yaratıcı Kentler İçin Katalizör Olarak Avrupa Kültür Başkentleri

ÇALIŞTAY - YARATICI KENTLER İÇİN KATALİZÖR OLARAK AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTLERİ

Saat: 15.00 - 17.00
Yer: İTÜ-1

Oturum Yöneticisi:
Hilde TEUCHIES (Het Muzik Lod, Belçika)

Konuşmacılar:
Per Svensson (Halkla İlişkiler Direktörü, İsveç Ulusal Meclisi, Kültürel İlişkiler, Stockholm, İsveç)
Nuri Çolakoğlu (İstanbul 2010, Türkiye)
Korhan Gümüş (Şehir Plancısı, Türkiye)
Laurent Dréano (Lille 2004 Kültür Başkanı, IETM Başkanı, Fransa)
Asu Aksoy (Uluslararası Projeler Koordinatörü, Santral İstanbul, Türkiye)
Andrew Dixon (IFACCA, Dünya Sanat ve Kültür Zirvesi CEO'su, Newcastle, İngiltere)


Laurent Dréano
Avrupa Kültür Başkenti’ni organize ettiğinizde bu başlamadan ne olduğunu kimsenin bilmediği çok büyük ve beklenmedik bir şey. Neden Kültür Başkenti olmalısınız ki? Bu ağır bir iş, Avrupa Futbol Kupası’nı organize etmek gibi bir şey değil. Herkes futbolun ne olduğunu bilir, kültür için aynı şeyi söyleyemeyiz. Farklı disiplinlerden gelen herkes, bunu kendi disiplinlerinin başkenti olarak algılıyor. Lille örneğini ele aldığımızda, bu tür bir projeyi başlattığınızda vurgulanması gereken ana bazı amaçlar var. Bunlardan biri; kenti bilinen, yeniden keşfedilen bir yer haline getirmek ve çekiciliğini geliştirmek. Hepimiz biliyoruz ki, uzun dönemde bir kentin çekiciliğini artırmak için kültür, bir marka imajı ve bu da projeyi destekleyen bir çok kişinin ana amacından biri. Böyle bir projenin getireceği ekonomik gelişmeler, birikecek para, özel ortaklıklar, çekiciliğinden kaynaklanıyor. Bizim amacımız sadece Lille kenti değil, bazı Belçika şehirlerini de kapsayan bütün kuzey Fransa bölgesiydi. İkinci husus, organizasyonu yapanların meselenin “kültür”e ilişkin olduğunu unutmaması. Kültür konusunu gündeme koymak ve sanatçıları da kentin politik gelişiminin merkezine koymak. Kültür ve sanatçıların çok sık enstrümentalize edildiği bir dünyada yaşıyoruz ve bir kültür başkenti olarak, sanatçıların konumunu, sanatçılar ve kent sakinleri arasındaki olası bağlantıları ve insanların kültürün kentin gelişimi için gerekli olduğunu anlaması için olanakları geliştirmek zorundasınız, çünkü bu insanlara birliktelik hissi aşılamanın, aynı hisleri paylaşmalarını ve ötekilerin de kültürlerinin olduğunu farketmelerini sağlamanın bir yolu. Bu kendi kültürünüzün varolduğunu kabul etmek ve ötekilerin kültürünü anlamak için iyi bir vesile, sanatçı bunda çok önemli bir rol oynayabilir. Üçüncü amaç, sürdürülebilirlikle ilgili. Aynı zamanda hem uzun hem de kısa bir süre olan bir yıl için çalışmıyorsunuz.. Başlamadan önce, en az on yıl sonrası için çalıştığınızın farkına varmalısınız. Sürdürülebilirlik üzerinde çalışmanın yollarından biri yatırımdır. Kentin gelişiminde geleceğe yönelik yeni yerlere yatırım yaptığınızda, sadece neler kuracağınızı/inşa edeceğinizi değil, sonrasında bunları nasıl işleteceğinizi de düşünmelisiniz. Kültür alanında bu genellikle bir sorun teşkil eder çünkü sıklıkla inşa etmek için paranız vardır ama işletmek için yoktur. Lille’de, yeni bir kültür tapınağı geliştirme seçeneğimiz vardı. Biz sanatçı ve kent sakinlerine buluşma şansı tanıyacak yerler geliştirmenin daha önemli olduğunu düşündük. On iki yerden oluşan Maison Folie; 2004’te açıldı. Bu yerlerin açıldığı her kent, işletmesi için gerekli parayı ödemeye karar verdi. Bu yerler kolay aletler gibi hizmet etti; bir sanatçı veya kent sakini olarak yardım bulabileceğiniz, prova yapabileceğiniz, ilerlemede olan işlerinizi gösterebileceğiniz, insanlarla karşılaşma imkanına sahip olduğunuz ve kendinizi utanmış veya rahatsız hissetmeyeceğiniz mekanlar. Sürdürülebilirlikle ilgili sonradan daha iyi görme imkanına sahip olduğum iki husus; hazırlıklar için kurulan ortaklıklar ve kültür başkentinin yönetimiyle ilgiliydi. İnsanların bir arada çalışması için harika bir vesile oluyor ve bunu nasıl başlatacağınız çok önemli. Öncelikle sanatçılar arasında kültürel yapılarınızın olması gerekiyor. İkinci önemli konu; sanatçılar, kültürel yapılar ve kent yani kamu yetkilileri ile çalışmak. Hiçbir zaman bariz olmamakla beraber, genellikle para üzerine kurulu ilişkiler. Üçüncüsü, kültürel sektör, kamu yetkilileri, özel sektör ve turizm sektörüyle ilişkiler. Dünyaya ve kent sakinleri için projelere ev sahipliği yapacaksınız ve hepinizin aynı amaç için çalışması gerekiyor. Bu, bir yıldan daha uzun sürecek yeni ortaklıklar kurmak için gerçek bir fırsat. Başlarda birçok insan şüpheci oluyor, konunun ne olduğunu tam bilmiyorlar ve muhtemelen bunun sadece yukarıdan aşağıya işleyen bir şey olduğunu düşünüyorlar. Bu projeye insanların dahil olma biçimi de uzun vade gelişimi açısından bir başka soru. Bu da beraberinde kent sakinlerinin böyle bir projeye nasıl dahil olacağı sorusunu getiriyor. Halkla beraber havai fişek gösterisi gibi büyük etkinlikler düzenlemek sadece bir gece sürer ve sonra biter gider. Büyük etkinliklerin en önemli yanı, halka projeye dahil olma, inşasında ve gelişiminde katılımcı olma imkanını yaratmasıdır. Biz bunu Lille’deki etkinliklerde yaptık. Biz aynı zamanda sadece Lille’de değil, tüm bölgede bireysel projeleri de teşvik ettik ve bu da kendileri de dahil olacakları için insanların gözünde kültür başkenti fikrini görünür kıldı. Kültür başkenti projesi, tüm kent sakinlerinin projesi haline geldi ve bu onlar için tüm dünyaya gösterebilecekleri bir gurur oldu. Lille sanayi geçmişi olan bir kentti, pek kültürel özelliği olmayan, pek tanınmayan. Lille’de görecek hiçbir şey yoktu, şimdi durum artık böyle değil.

Hilde Teuchies
Kenti markalaştırmak, kültürü gelişimin kalbine koymak ve uzun vadeli, sürdürülebilirliği düşünmek amaçlarının Stockholm’de de farkına vardınız mı?

Per Svensson
Evet bunlar bizim Stockholm’de de tartıştığımız başlıca konulardı. Bu etkinliği planlarken amaç, tartışılması gereken en temel konu. Stockholm’ün kültür başkenti etkinliği için seferber olmasının nedeni Glasgow’un 1990’daki başarısıydı. Ben o zamanlar Stockholm Kültür Kurulu’yla birlikte çalışıyordum ve Glasgow’u ziyaret etmiştim. Başarı o kadar barizdi ki, Glagow etkinliği tarafından yaratılan izlenim o kadar kuvvetliydi ki, ülkemize geri uçarken tüm politik sınırları hiçe sayarak Stockholm’ü kültür başkenti yapmak üzere birlikte çalışmaya karar verdik. Evimize dönerken Glasgow etkinliğinin yöneticileri bize daha sonra planlama safhasındaki tartışmanın özü olacak bir tavsiye verdiler. Dediler ki: “Bugünün yanı sıra geleceği de hedefleyin”. İkinci tavsiyeleri; bölgesel ve yerel seviyede mevcut kültür kurumlarının ve faaliyetlerinin programın temelini oluşturmasını sağlamamızdı. Üçüncüsü ise; tarihsel bağların, yeni bir nefes ve çeşitlilik sunan bir seçimin önemli hedefler olduğuydu. En az diğerleri kadar önemli olan sonuncusu da; kültürel hayatın her alanında ve seviyesinde verimli ve ciddi işbirlikleri kurmanın başarı için mutlak olduğuydu. Glasgow’da ayrıca programın kültüre elitist bir bakış açısını esas almadığını, kent sakinleri ve turistlere kültürel küredeki yerlerini bulma imkanı tanıyan çok geniş bir fikirden yola çıktıklarını gördük. Bu küreye; spor, halk festivalleri, amatör kültürel faaliyetler ve sanatın birçok alanında profesyonel ifadeler dahildi. Stockholm 1998 Kültür Başkenti’ne ulaşmak için uzun bir yolculuk yapmak gerekti. Başımıza gelen ilginç bir husus; asli inisiyatifi sorgulayan yoğun münakaşaydı: Ülkenin başkentine bir başka darbe indirecek bir şey için bir servet kadar kaynağı aktarmak mantıklı mı? Kültürel mesleklerde faaliyet gösteren insanlar arasında kampanyaya karşı güçlü bir güvensizlik vardı. Kültürel Meslekler Organizasyonu Başkanı bizi Brüksel’e giderek AB’ye Stockholm’ün bu konuda aday olmaması gerektiğini, kentin bu ünvana layık olmadığını söylemekle tehdit etti. Ulusal Kültür İlişkileri Konseyi Departman Müdürü olarak Stockholm 1998’in değerlendirilmesinden kısmen sorumluydum. Vardığımız sonuçların bazılarının kısa bir özetini vermek istiyorum. En önemli sonuçlardan biri çok çabuk ortaya çıktı. Kültürel politikaya ilişkin işlerin değerlendirilmesi için geliştirilmiş bir metodolojiye çok büyük ihtiyaç vardı, hem genel anlamda hem de özel anlamda yılın kültür başkenti gibi büyük konularda. Robert Palmer’ın hazırladığı büyük rapor da dahil olmak üzere diğer birçok değerlendirme çalışması bunu takip etti. Bu alanda hala yapılması gereken çok iş olduğunu düşünüyorum. Kültür başkenti projesinin sıklıkla geliştirilecek ve yeni formatları, anlatımları ve kurguları gösterecek, deneyecek bir yanı olduğunu keşfettik. Kurulu kültürel yaşamın uyuşukluğunu ve tutuculuğunu küçümsememek önemli. Bunu yeniden tanımlamak çoğu kimsenin zannettiği kadar kolay değil. Etkili birçok kurumun ve bağımsız kültür sahnesinin baskısı altında sanatın geleneksel tanımı kısa sürede yerini buldu. Bu talihsizdi çünkü günlük durumlar genellikle başarılı melezler için uygun koşullar yaratmıyor. Bu tür sıra dışı bir etkinliğin başarısız olma riski için fırsat tanıması ve bunu göze almaya hazırlıklı olması gerekiyor. Stockholm 1998 aynı zamanda yeni biçim ve ortamlarda sunulan yüksek düzey sanatsal kültür seçimleriyle yeni izleyiciye ulaşma hedefini de yerine getirmeye çalıştı. Beklenmeyenin sunumu sanatla yeni bir buluşma yaratacaktı ama bu konuda başarılı olunamadı. Stockholm 1998’e karşı katılım tavrı üzerine Kültürel İlişkiler Konseyi tarafından yapılan kapsamlı vatandaş araştırmasında bu etkinlik neticesinde Stockholm’de yaşayan insanların kültürel katılımcılığının kalıcı oranda arttığına dair bir bulguya rastlanamadı. Stockholm 1998, etkinliğin kültürel yaşamda kabul görmesi için çok büyük çaba harcadı ama sanatçılar arasındaki yaygın güvensizliği aşamadı. Bu sanatçıların birçoğu etkinliği normal kültürel yaşama ve kendi faaliyetlerine karşı bir tehdit olarak gördü. Stockholm’de süren etkinlik kültürüne karşı gündelik kültür münakaşası, güvensizliğin tohumlarını ekmeye katkıda bulunan bir etmen olarak seferberlik halindeydi. Bu görüş çelişkisi ortamında, finansman bulma ve fikir toplama aşamalarında, etkinlik idari ofise yağan büyük sayıdaki fikri ve teklifi verimli bir şekilde yönetemedi. Karar verme süreci; seçim sürecinde kimin görevli olduğu her zaman çok net olmadığı ve katılanların yetkinliği sorgulandığı için çok ağır kaldı. Stockholm 1998 sanatçılar arasında inanılırlığını kaybetti. Seçim sürecini çevreleyen tüm formalitelerin iyi bilinmesi ve kriterlerle yargılama yöntemlerinin açık bir şekilde tartışılabilmesi had safhada önemli. Kültür başkenti inisiyatifi devam edecek ve 2014 yılında sıra tekrar İsveç’e gelecek. Bu tür bir inisiyatifin etkileri üzerinde etraflıca düşünüp taşınmayı gerektiren birçok sebep olsa da eminim ki, bu yaratıcı kentlere yeni fikirler getirebilir ve onlara çok faydalı bir yakıt enjekte edebilir.

Hilde Teuchies
İskandinavların konu kendilerinine dönük de olsa çok açık sözlü olduğunu biliyoruz. Bize bu inisiyatifin daha az tatmin edici neticelerini de verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Nuri Çolakoğlu
Biz bunu kentsel dönüşüm ve sosyal etkileşim için bir değişim vasıtası olarak görüyoruz. Bu yolda en önemli şey; tanıtmaya çalıştığımız yeni karar verme süreciydi çünkü, kültür başkenti İstanbul olarak biz buna bir tür yaratıcı kentler için bir katalizör gözüyle bakıyoruz. Bizim başlangıç biçimimiz; belediyeleri veya hükümetleri tarafından önerilen diğer Avrupa Kültür Başkentlerinden farklı olarak oldukça yaratıcı bir şekilde gerçekleşti. İstanbul bir sivil inisiyatif olarak başladı. Bu inisiyatife başvuran AB üyesi olmayan bir ülke olmanın fırsatını gören, beş yıl önce bir araya gelip bu proje üstünde çalışan ve merkezi yönetimi ikna eden bir avuç insan tarafından başlatıldı. Bu seçilmemizde de etkili oldu. Sürdürülebilirliği garanti altına alacak bu yeni karar verme sürecini korumayı umuyoruz. İlk kez olarak bunu eşit ortaklar olarak yönettik ve bunu gerçekleştirme biçimimiz yaratıcıydı. Belediyeler, STK’lar ve akademisyenlerle teklif dokümanımıza konacak projeler geliştirmek için farklı düzeylerde toplantılar yaptık. 2010’a kadar sürecek büyük bir kültür ve sanat etkinliği olduğu için, Avrupa kültürünü İstanbul’a, İstanbul’u Avrupa kültürüne tanıtacak, kentin ve Avrupa’nın kültürlerinin ortak köklerine işaret edecek, bize çeşitli araçlar sağlayacak yaratıcı ve kışkırtıcı bir içerik oluşturmaya çalıştık. Bir diğer amacımız, sanat ve kültürü, kentin temel sosyal haklardan yoksun kesimlerine tanıtmak. Ne yazık ki, sanat bu büyük kentin ufak bir kısmına sıkışmış vaziyette, varoşlardaki daha geniş alanlara uzanamıyor. Sürdürülebilirliği teminen bunu, büyük bir Halkla İlişkiler aracı, sadece İstanbul’un insanlarına değil Avrupa’ya da yönelik olarak, Türkiye’nin tam üyeliğinin Avrupalı seçmen tarafından oylanma zamanı geldiğinde Türkiye’nin onlardan çok uzak olmadığını hatta belki zaten onların bir parçası haline gelmiş olduğunu göstermek için bir iletişim projesi olarak kullanmak istiyoruz. Bu projenin yaklaşık 120 milyon € gerektiren finansmanı için bulduğumuz fikir, 2010 yılına kadar kentte satılacak her litre benzin için 1 cent’ten az bir miktar toplamaya hükümeti ikna etmekti. Benzin deponuzu doldurduğunuzda 20-30 cent kadar bir ekstra ödemiş olacaksınız. Bu küçük miktarlar birleşerek yıllık olarak yaklaşık 25 million €’ya ulaşarak bahsedilen bütçeyi oluşturacak. Bundan daha önemlisi; uzlaşmaları hükümetle süren bu projeyle devam ettiğimiz takdirde, kentin tüm benzin istasyonlarını iletişim noktaları haline getirmiş olacağız. İstasyonda “Hoş geldiniz ve katkınız için teşekkürler, 2010’da …. yapmanızı bekliyoruz.” yazan bir afiş olacak. Bu önümüzdeki yıllar için daha da fazla insanı içine katacak görünür bir platform.

Andrew Dixon
Newcastle Gateshead İngiltere’nin kuzeyinde bir kent ve İngiltere için Avrupa Kültür Başkenti yarışını kazanamadı, ama halkın seçimiydi. 19 kent arasında geçen yarışta İngiltere adına 2008 yılı için Liverpool seçildi. Ben kaybetmenin ne kadar iyi olduğundan bahsetmek istiyorum. Bizim için adaylığın kendisi kazanmaktan daha önemliydi. Üç yılda elde ettiklerimiz; kentimizi bir bütün olarak sanat ve kültürün arkasına almak, kamu ve özel sektör, gelişim ajansları, basın, medya ve halkın bizim uzun dönem vizyonumuzu desteklemesini sağlamak ve kültürel bir kent yaratmaktı. Uzun süreç, kültür başkenti olmanın aslında istediğimiz şey olmadığının farkına varmamızı sağladı, çünkü bu sadece bir yılı kapsayacaktı. Biz, kültürel altyapısal bir bölge geliştirmeyi öngören, halihazırda sekiz yıl sürmüş ve daha altı yıl sürecek olan çok daha uzun bir yolculuğa çıktık. Taahhüdümüzü tuttuk ve her şeye rağmen devam edeceğimizi söyledik ve 60 milyon Pound’luk bir bütçe, kentte kültürel projeler, festivaller, ekonomik kültür turizmine yönelik yatırımların devamı için elde tutuldu. Biz aynı zamanda kendimizi uluslararası bir kent olarak konumlandırmayı devam ettirmek istedik Muhtemelen son iki yıllık dönemde Newcastle Gateshead’de Londra’dakinden fazla büyük kültür konferansları gerçekleşmiştir. Geçtiğimiz yıl, ESPA ve Womex’e ev sahipliği yaptık, bu sene de Dünya Sanat ve Kültür Zirvesi’ni ağırlayacağız. 10 yıl önce bunların olacağını söyleseydim birçok kişi bana gülerdi. Kültür başkenti adaylığı süreci sayesinde, kültürel bir altyapıyı yerleştirme vizyonuyla, küçük bir şehir için Avrupa’daki en modern kültürel altyapılardan birini kurduk. 250 milyon Pound’luk yeni kültürel tesisler açtık (dans merkezi, çocuk edebiyatı merkezi, galeriler, vs.). Bu bizi halkımız için uzun vadede de mevcut olacak bir şeye kavuşturdu ve kentte kültürel turizmin gelişmesine yardım etmemizi sağladı, ki bu Kültür Başkenti ünvanından çok daha önemliydi. Kültür Başkenti konusunda çalışan veya çalışacak kişilere söyleyebileceğim bir şey; ne kadar uzun planlarlarsa o kadar daha iyi olacağı çünkü, bu kültürel tesisleri, hükümetin ilgisini çekip basını ve medyayı arkanıza almanıza yardım edecek yeni destekçileri size sağlayacak olan işte bu katalizör, bu değişim anı. Biz şanslı kaybedenlerdeniz, yapacak başka şeyler bulduk, adaylıktan çok büyük deneyim kazandık.

Hilde Teuchies
Tarif ettiğiniz amaç ve hedeflerin çoğu kültürel bir kent organize eden kişiler açısından çok tanınabilir ve İstanbul için eşit derecede önemli olan bir şey de görünüşe göre, kentin aynı zamanda fiziksel olarak da değişmesinin nasıl sağlanacağı.

Korhan Gümüş
Ben kentlerarası ilişkilerin geliştirilmesinde kültür ve politikanın rolünden bahsetmek istiyorum .Dün Belediye’den üst düzey bir yetkiliyle bir radyo programındaydım. Konuşmasına İstanbul’daki lalelerden bahsederek başladı ve kültür başkentine daha başka sürprizleri de olacağını söyledi. Laleler gibi başka konularda da kent için üstlendikleri işlerde başarılı olacaklarını, ama bunun reklamını yapmayacaklarını, halkın zaten kentin her yerinde buna rastlayacağını söyledi ve ekledi: “Böylelikle lale üzerindeki hakkımızı Hollandalılardan geri aldık”. Ben bunu anlayamadım. Üç milyon laleyle yapılan önemli bir iş ama birden sembolik bir alana dönüşüyor. Vatandaşla iletişim seviyesi yok, sadece ideolojiler var. Mimarlar veya şehir planlamacılar veya kültür insanları kamusal alana nasıl nüfuz edebilir? Türkiye’nin en önemli mimarlarından olan bir arkadaşım bana Belediye’yle çalışmayacağını, özel sektör için çalışacağını söylüyor. Bu Türkiye’de bir sorun, yaratıcılık kamusal alandan dışlanıyor. Kamusal ve özel alanlar arasında bir nevi mücadele var gibi ve bu yaratıcılığın izole edilmesiyle sonuçlanıyor. Yaratıcılık aynı zamanda hemşerilerin de katılımı demek. 19. yüzyılda ideolojinin metaforları/mecazları kamu binalarındaydı. Mecazların normalleştirilmesi önemlidir. Onları bizim kentsel insanımızın temsili olarak görebilirsiniz. Prototiplerle tipleri birbirine karıştırıyoruz. Benzerlikleri var, aynı şekle sahipler ve bizi ifade ediyorlar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, insanların bu mecazlardan acı çektiklerini gördük. Kamu binalarında izole edilmişlerdi, kamusal alanda değil. İnsan hakları ve azınlık ihlalleri, Dünya Savaşları. Mecazların mecazları bize mecazların kendimiz değil mecazlar olduğunu gösterdi. Bu nedenle, yaratıcılık ve modern sanat, kentlerarası iletişim açısından çok önemli. Onları özel alana izole ettiğinizde, moderniteyi sadece bir yaşam biçimi olarak anlarsınız. Örneğin; İstanbul Belediyesi tarihsel alanda sadece eski dekoratif evler yapabileceğinizi düşünüyor ama eğer mimarlık istiyorsanız, o zaman özel sektörle kentin kenarlarına gitmeniz gerekiyor. Kamusal alanda mimariye, kültüre, profesyonelliğe ihtiyaç olmadığını sadece halkın temsilinin gerektiğini düşünüyorlar.

Hilde Teuchies
İstanbul 2010’da çalışmak istediğiniz yöne dair birkaç işaret verebilir misiniz? Kamusal alana yaratıcılığı nasıl getirmeyi düşünüyorsunuz?

Korhan Gümüş
Kentsel aktörler olarak biz kamusal alanlarda yer alabiliriz ama hizmet grubunda kentsel kimliklerimizi parantez içine alıyoruz ki, başkaları için iletişim kurabilelim. En önemli şey, iletişim kurabilmek. Temsiliniz varsa, metodolojik yönden iletişim kurabilirsiniz. Önemli hususlardan biri, iletişime sadece niyetiniz ve seçimlerinizle değil aynı zamanda standartlarını da tanımlayarak yardım etmeniz. İkinci önemli husus; kamu sektörünü hakimiyet kurmaksızın bu gruba dahil etmek. Kamu sektörüyle her seferinde bağımsız olarak iletişim kurmak, bizim başka bir stratejimiz. Üçüncü husus; profesyonellik ve katılım. Eğer İstanbul’un kültürel eliti olarak biz, ihtiraslarımızı temsil ediyorsak, sözde bir yaratıcılık başlatıyoruz. Yerel halkla iletişim kurmak demek, aynı zamanda profesyonel yaratıcı bir yolunuz olması demek. Kimliğimizi yeniden göstermek bizim profesyonelliğimiz değil. Sanatçılar, şehir planlamacılar, mimarlar sadece kendilerini ve ihtiraslarını ifade edemezler, hemşerilerin konularıyla iletişim halindelerse yaratıcıdırlar.

Hilde Teuchies
Kendimizi kişisel ve profesyonel yaratıcılığımızla kamusal alanın hizmetine sunmamız gerektiğini söylediniz.

Korhan Gümüş
Sanatçılar olarak bizim her zaman bazı seçimlerimiz vardır ve kentte kapalı bir grup haline geliriz, bu grubu halka açmalıyız. Biz sanatçılar olarak bir komünite değiliz.
Hilde Teuchies
Tüm projenin sosyal etkisinin önemi. Robert Palmer Avrupa Kültür Başkentleri hakkında yazdığı raporda bunu açıkça yapabilen çok az kent olduğunu söylüyor. Bu konu üzerinde biraz daha konuşabilir misiniz?

Asu Aksoy
AB-Türkiye ilişkileri bakımından İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olarak kabulünün sembolik önemi, İstanbul vakasını Lille, Newcastle ve Stockholm vakalarından farklı kılıyor. İstanbul derin tarihsel ve kültürel mirasa sahip olan büyük bir metropolitan, halihazırda bir merkez. Dolayısıyla, İstanbul adaylığının başka sembolik bir önemi var. Panelin sonunda jüri Başkanı “İstanbul’a 2010’da geldiğimde ne değişmiş olacak?” diye sordu. Bence değişim fikri, bizim savımızı üstüne inşa ettiğimiz unsur oldu. İstanbul’a sanatsal kültürel altyapı açısından baktığınızda, bu kadar büyük bir kent için uygun ve adil bir dağılımımız yok. Bu; izleyici koltuk sayısı, galeri ve konser mahalleri gibi unsurlar ve tüm bu kaynakların toplum geneline yayılımı bakımından büyük bir sorun. Ana başlıklarımızdan biri, yeni ulaşılabilir ve adil altyapılar vasıtasıyla değişiklikleri gerçekleştirmek. Nasıl bir altyapı ve nasıl bir süreç istiyoruz? Değişim tamamen sürece bağlı. İstanbul 2010 projesi bunu vurguluyor, kentsel bir inisiyatif olarak başlamasında; kuruluş, değişime gidiş sürecine vurgu var. Biz bu değişimin İstanbul içinde bir diyaloğu başlatacağının altını çizdik. Bu diyalog, tamamen süreçle ilgili. Kamu yetkilileri, Belediye yetkilileri ve özel, profesyonel sanatsal operatörler arası diyaloğu içeriyor. Bu operatörler oldukça farklı dillerle, politikalarla ve ideolojilerle çalışıyor. Halka nasıl ulaşacağımız hakkında bir diyalog meselemiz var ve iletişim kampanyamız bunun bir yönü. Tüm bu inisiyatiflere halkı nasıl dahil etmeli? Profesyoneller ve sanatçı toplulukları arasında diyalog. İstanbul çok büyük ama kimin ne yaptığı açısından bakıldığında aynı zamanda çok da küçük. Zaten mevcut olan işbirliği uygulamalarını, ortaklıkları kurmak zor olacak. Bir ağ oluşturabilmek amacıyla Avrupa ve diğer kültürel ortaklar ile iletişim kurabilmek için İstanbul’da kapasitelerimizi geliştirmeliyiz. 1990 yılından beri İstanbul bir globalizasyon sürecinin içinden geçiyor, global dinamiklerin avucunda. Globalizasyonun anlamlarına yönelik düzenleyici yapılarımız, kamu ve kültür politikalarımız eksik. Aslında şu anda İstanbul’da kentsel yenilenme ve dönüşüme yönelik konularda politik girişimlerde bulunulan bir dönemdeyiz ama bu politikaların zaten halihazırda bir sorun olan kutuplaşmanın daha da artmasına yol açması gibi büyük bir tehlike ile de karşı karşıyayız. Bu projeyle, çok açıkça bu anı geriye çevirmek istediğimizi söylüyoruz. Kritik dönüşlü enerjiler ortaya çıkarılmadığı takdirde kentsel yenilenme politikalarının daha da fazla kutuplaşmaya yol açabileceğinin altını çizmek istiyoruz.

S - Süreçlerinizin organizasyonel anlamları hakkında hiç düşündünüz mü veya bu konudaki düşüncelerinize hiç ışık tuttunuz mu? Pazarlamaya ayrılmış bütçeler arası gerginlik örneğin ve belki de organizasyonun eğitsel ve davetsel altyapısı...
C (KG) - İstanbul için bir örnek, sanayi mirası. 20 yıl önce çalışması duran gaz ve elektrik fabrikaları var ama bunları değiştirecek aktör yok. Dönüşüm için aktörlere ihtiyacımız var, ama aktörlerimiz yok. Kültürel düşünmenin, faydalanma ve dönüşüm amaçlarının kesinliği için kamusal bütçeye ihtiyacımız var. Bir tarafta STK’lar gibi yurttaşlar var, diğer tarafta kamu veya özel sektörde modele göre çalışabilen profesyonel gruplar var. Yeni fikirler için çalışılabilecek yer yok. Bu nedenle; Avrupa boyutu profesyonellik için çok önemli, gayrıresmi katılım çalışma yolunu kapatıyor. Organizasyonel ağırlığımızı Türkiye’deki bu profesyonel gruplar üzerine kurmaya çalışıyoruz. Bunu profesyonellere programlar açabilmek için yapmak zorundayız. Bir yanda dönüşüm için kentsel politika var, bunu hemşerilere açıklamak, diğer yanda ise katılımcı modeli tanımlamak için yasal yol var. Metodoloji ve süreç dediğimizde kentsel topluluğun katılımını sadece kapalı bir modelde değil profesyonelliğin açık modeli olarak tanımlamayı anlıyoruz. O kamusal alanların amaçlarını nasıl tanımlamalı, kamusal aktörü başka ortaklarla nasıl yeniden kurgulamalı? Bunlar sorulması gereken sorular.

S - Lille kentinin etkinlikten önceki ve sonraki rakamları hakkında bize kısaca bazı veriler verebilir misiniz? (Kent merkezinde yaşayan insan sayısı ve kenti ziyarete gelenlerin sayısı, kültüre tahsis edilmiş yer sayısı, kentin yüzölçümü, performans alanı olarak kullanılan kentsel alan)
İstanbul’un iletişim bağlamındaki hedefi ne olacak?
İstanbul için beşinci element aşk, sadece mirasa bağlı olmayan aynı zamanda canlı olan. 2010 için bir kent inşa ediyoruz.

C (LD) - İsterseniz size bir dizi rakam temin edebilirim. Proje üzerinde çalışmaya başladığımızda, daha önceden kültür başkenti olmuş kentlerden bilgi alabildiğimizde çok seviniyorduk. Bir yıl boyunca kentte ve bölgede gerçekleşen 2500 etkinliğe toplam dokuz milyon kişi katıldı. Kentlerde büyük projeler ve köylerde küçük projeler gerçekleştiriliyordu. Köyler kendi projeleriyle ilgileniyor, iki proje birbirine bağlı olduğu için kendilerini kentte olanlara uyumlandırıyorlardı. Yeni yerler kazandık, sonradan açılan Maison Folie. İnsanlar bu konuda şüpheciydiler ve yeni yerler açarsak, aynı miktarda paranın daha fazla bölüneceğini ve bunun da bütçenin herkes için kısılması anlamına geleceğini söylüyorlardı, ve tehlike tüm bütçenin şişmesiydi. Aslında kültürü gündeminize aldığınızda bu aynı zamanda politikacıların da onun etkisini fark etmesine vesile oluyor. Böyle bir süreçte, kültür için harcanacak para miktarına karar veren politikacılar üzerinde pedagojik çalışma yapmanız gerekiyor. Proje üzerinde düşünerek, kente 1,200,000 sakini temsil ederek birçok farklı yerden girdik. Kenti; merkez ve civarı diye ayırmayan, şehir merkezlerinin değiştiği çok kutuplu bir yer olarak düşündük. Elde ettiğimiz sonuçlardan biri, insanların sokaklarda gerçekleşen projelere dahil olmalarıydı. Kent, açık alanlarını öncesine kıyasla çok daha fazla kullanma imkanına sahip oldu.

C (NÇ) - İstanbul için beşinci bir element varsa bu insanlar olurdu. Muhtemelen tüm diğer elementlerle etkileşim halinde, insan elementi, beraberinde getirmeye çalıştığımız değişimi yaratırdı.

S - Tüm süreçte yer alacak kişilerin seçiminde kullanılacak kriterlerin belirlenmesi hakkında. Bu insanların çeşitliliğini sağlamak çok güç. Bu kriterler nasıl belirlenecek ve süreçteki şeffaflığı nasıl sağlayacaksınız?

C (NÇ) - Üstünde durduğumuz yasal bir zeminimiz yok, tüm bu faaliyetler duruma özel komiteler tarafından gerçekleştirildi. Küçük bir grupla başladık ve sonra bize katılmak isteyen herkese yönelik bir çağrı yaptık. Toplantılar için sabit başlama ve bitme noktaları belirledik. Danışma ve İcra Kurulu üyeleriyle konuşmak isteyen herkes ekucağımızı açtık. İcra Kurulu’nu katılmak isteyen kendini adamış kişilerle genişlettik. Gelecekte de bu şekilde devam etmeyi düşünüyoruz. Bir vakit herhalde harcanacak para olduğunda, kararların verilmesi ve sorumluların bilinmesi gerektiğinde omurgamız sağlamlaşacak. Kentin ve devletin rolünü aklımızda tutmalıyız. Bakanlar, Belediye Başkanları ve Valilerden oluşan, senede iki kez toplanan ve gidişatımız hakkında politik kararlar verecek olan, bütçe ve finansmanda yardımcı olacak bir Üst Danışma Kurulu oluşturmayı planlıyoruz. Çok etkin çalışan Danışma Kurulu’nu ve düzenli tam zamanlı İcra Kurulu’nu muhafaza edeceğiz. Bununla beraber, farklı sanatsal faaliyet disiplinlerinden gelen kişilerden oluşan bir Sanat Komitemiz olacak. Biri kentsel dönüşümden, biri büyük sergilerden, vs. sorumlu olacak. Muhtemelen büyük bir iş olan iletişim için de bir başka uygun takımımız olacak. Her şeyden önce iyi bir iletişim planına ihtiyacımız var. Örneğin 2007 yılından başlayarak, dünyanın farklı yerlerine iletişim amaçlı turlar gerçekleştirmeyi planlıyoruz. 2007’de Türk haritacısı ve denizcisi Piri Reis’in 16. yüzyıldaki ayak izlerini takip edip ve onun ziyaret ettiği tüm Akdeniz limanlarını yüzen sanat sergisiyle gezecek ve o şehirlerde gösteriler düzenleyeceğiz. 2008’de Marc O’Polo’nun ayak izlerini takip ederek Pekin’den İstanbul’a geleceğiz, 2009’da Jules Verne’in inadı yüzünden Karadeniz’in etrafını dolaşan bir Türk işadamını konu alan az bilinen romanının izini süreceğiz. 2010’da Ren’den başlayan ve aşağı kadar gelen bir Tuna köprüsü inşa edeceğiz.

C (AD) – Zorluk, daha fazla insanı dahil etmek istediğinizde başlıyor, çünkü hep eleştiriliyorsunuz ve hep dahil olmak istemediklerini söyleyen sanatçılar ve kültürel organizasyonlar oluyor. 1996 yılında Görsel Sanatlar Yılı adında çok büyük bir proje gerçekleştirmiş bir bölgeden geliyorum ve biz bu kapsamda düzenlenen 2500 etkinlikte üç kişilik personel ile çalıştık. Amacımız bölgedeki ve kentlerdeki yapıyı güçlendirmekti, o yüzden biz bu tür etkinlikleri kentimizin etrafına kurduğumuz bir yapı iskelesi gibi kullandık. İskeleyi kaldırdığınızda, kentin ve kültürel organizasyonların daha fazla güçlenmiş olması gerekiyor. Herhangi bir kente çok fazla dış danışmanla çalışmamasını, kendi içinden genç, yaratıcı yetenekler bulmasını tavsiye ederim. En azından bu Newcastle’da işe yaradı.

S - Ben Bergen 2000’de çalıştım. Dokuz kentten biriydik, bu da diğer kentlerden birinden bir sanatçıyla işbirliği yaptığınız takdirde daha kolay finansman elde edeceğiniz anlamına geliyordu. Dolayısıyla Bergen’deki tüm sanatçılar uluslararası ve Avrupalı düzeyinde düşünerek birlikte çalışacak insanlar aramaya başladı. Kendi işlerinin yeteri kadar iyi veya ilgi çekici olmamasından korkarken, birdenbire başka ülkelerde de benzer şekillerde çalışan ve işlerine katkıda bulunabilecek birçok insan olduğunu keşfettiler. Bu durum, sanatçı topluluğu içindeki tüm düşünce biçimini değiştirdi ve bu da bir sonraki adımda, politika üretenlerin düşüncelerini değiştirdi. Bergen’e kentin kendisi ve civarı diye bakılırken uluslararası düzeyde bakılmaya ve buna göre politika oluşturulmaya başlandı.

S - Çok romantik bir tablo, para gelmeye başlayıp konu güç konusuna dönüştüğünde ve politikacılar da resme girdiğinde iş; Avrupa’ya hangi gerçeği göstermek istediğimiz meselesi haline gelecek.

S - 21-22 Temmuz’da Avignon yakınında Chalon sur Saone’da bu yıl, Avrupa Kültür Başkentleri ile ilgili iki oturum ve sokak-açık hava performansları gerçekleştirilecek.

S - Benim ricam, kültür kelimesine “ler” ekini eklemeniz. Tek bir kültür yoktur, Avrupa’da bile kültürler çoğul olarak vardır. Siyasi çeşitliliği prensipte kabul ediyorsanız, kültürel çeşitliliği yaptığınız her ne ise temel olarak kabul etmek zorundasınız. Tek bir insan medeniyeti ama farklı insan kültürleri var. Çok geç olmadan bu eki yazmaya İstanbul’la beraber başlayın. Diğer tespitimse, Taksim’deki Maksim’in musluğunu tamir edin ve suyun akmasını sağlayın. İstanbul dört elementi olan bir kentten bahsediyor ve su bu elementlerden biri. Dolayısıyla lütfen sularınızın akmasını sağlayın.

Hiç yorum yok: