5 Kasım 2007 Pazartesi

Buluştay - Sanat Ve Gazetecilik

BULUŞTAY - SANAT VE GAZETECİLİK

Saat: 14.30 - 16.30
Yer: İTÜ-5

Oturum Yöneticisi:
Beral Madra (Küratör, Sanat Eleştirmeni, Türkiye)


Beral Madra
Bu yerel ve uluslararası sanat dergileri, bunların editörleri ve diğer bağımsız sanat habercilerine yönelik bir toplantı oturumu. Sonucunda, ortak çalışma ve karşılıklı bilgi alışverişine ulaşmayı umuyoruz. Gelecekteki ortak çalışmalarımıza yönelik çözümler üretmek üzere sorun ve deneyimlerimizi paylaşacağız. Oryantasyon için sizlere bir metin yollamıştık. Salonda yurt içinden ve dışından katılımcılarımız var.

Carl Henrik Fredriksson, Kültürel dergiler ağının İsveçli Editör ve Yöneticisi, aynı zamanda Viyana’daki “Eurozine” isimli yayının Yöneticisi.
Mustafa Demirkanlı, Tiyatro Tiyatro Dergisi Yayın Yönetmeni (www.tiyatrodergisi.com.tr) -Dergi 15 yıldır, internet sitesi 2 yıldır faaliyetini sürdürüyor.
Frank Berberich, Berlin’den. 1984’te Paris’te kurulan uluslararası disiplinlerarası bir kültürel yayının (gazete) Editörü ve Başkanı. Almanca basımı hayata geçirmiş. Bugün yedi farklı dilde yedi baskı var. Zaman zaman uluslararası kültürel projeler başlatıyorlar. Son proje, edebi haber yazımı üzerine dünya çapında bir ödüldü.
Genco Demirel, İstanbul Belediyesi Sanat Yönetmeni ve Tiyatro Tiyatro Dergisi’nden.
Ertuğrul Timur, Altı yıldır www.tiyatrom.com sitesinin yayıncısı, Tiyatro Tiyatro Dergisi Yayın Kurulu Üyesi ve Gençlik Bölümü Editörü.
Swantje Karich Almanya’dan Sanat Tarihçisi, Frankfurt’ta Frankfurter Allgemeine Zeitung için çalışıyor.
Cem Erciyes, sekiz yılı aşkın bir süredir günlük Radikal gazetesinin Sanat Editörlüğünü yapıyor.
Linda Bouws, Amsterdam’dan, Felix Meritis Vakfı’nın Yöneticisi. Daha once yerel kablo yayını için haftalık bir sanat programı hazırlıyorlarmış ve üç yıl once Viyana’da Doğu Avrupalı kültür habercilerinin katıldığı bir tartışma toplantısı organize etmişler.
Oliver Frljic, Zagrep’ten Frakcija dergisinin Yazı İşleri Kurul üyesi.
François Objois, Fransa Lille’den, Sortir dergisi için yazan serbest gazeteci, üniversite radyosu Campus için bir program hazırlıyor.
Ali Akay, Mimar Sinan Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi ve Plato çağdaş sanat dergisi ve Toplumbilim sosyoloji dergisi kurucularından.
Evrim Altuğ, AIECA Türkiye üyesi ve üç yıllık bağımsız bir gazetenin Sanat Editörü. Ayrıca www.gazetem.net’te haftalık sanat yazıları yazıyor.
Üstüngel İnanç, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Halkla İlişkiler Sorumlusu.
Tjan Kruhn Danimarka’dan, bir dans prodüksiyon topluluğunda çalışıyor ve Kopenhag’da küçük bir gazetede tiyatro eleştirileri yazıyor.
Floriane Gaber, Paris’ten, bir webzine’de çalışıyor.
David Weeler, İngiltere’den IOU Tiyatrosu’nun sanat yöneticisi.
Gerard Meyer, Fransa’dan, Dans Eleştirmeni ve Movement İnceleme/Eleştiri dergisi muhabiri.
Refik Akyüz, dokuz yıldan fazla bir süredir yayımlanan Geniş Açı fotoğraf dergisinin Yöneticisi.

Beral Madra
Türkiye modernist, devlet odaklı kültürel yapıdan “özelleştirme”ye geçerken, bizler de bu hareket doğrultusunda bağımsız gazeteciler olabilme sorununu yaşıyoruz. Sanat haberciliği, küresel kültür endüstrisi içinde, sanat yatırımcısı, piyasa, sanatçı, sanat kuramcısı ve sanat izleyicisi gibi farklı müşterilere hizmet sunan önemli bir meslek halini aldı. Bu müşterilerin fonksiyon ve yapılarının farklılığından dolayı, sanat habercisi, sanatçının sesi olma, piyasanın rehberliğini yapma ve izleyiciyi yönlendirme gibi çok yüzlü bir ikilem ile karşı karşıya kalan bir uzmandır. Bu karmaşık durumla nasıl başa çıkarsınız? Sanat haberciliği yatırımları, sanat habercisinin kendisinden beklendiği kadar bağımsız ve güvenilir olmasına destek, olanak sağlıyor mu? Bu bağlamda sanat eleştirmenliğinin gücü nedir? Sanat haberciliği kamuoyu oluşturmada önemli bir alan mıdır?

Claude Veron
Ben Movement, La Disciplinaire des Arts Vivant İnceleme dergisinden sorumluyum ve tüm çağdaş sanat dalları üzerine çalışıyorum. Üç aylık bir yayın ve dergi ile inceleme/eleştiri arasında bir yerdeyiz, bu da oldukça güç. Bir haberci veya eleştirmenin gerçek/olgu, analiz ve yorum arasında bir denge kurabilmesi için her yerde temel düşünceler olması bir gereklilik. Magazin, inceleme/eleştiri ve gerçek/olgu kavramlarını içeren üç bölümümüz var. İki haftada bir elektronik posta vasıtasıyla yolladığımız haber mektuplarımız var. Bizde muhabirden çok eleştirmen çalışıyor; bizimle çalışan herkese yazar adını veriyoruz. Yayınımızın ruhu daha çok eleştiriye yakın. Ayrıca izleyiciyle ve ne çeşit sanatçı ve sanatı desteklediğimizle de ilgileniyoruz. Kötü eleştirilere yer vermiyoruz. Sanatçının toplumdaki yeri sorunu hakkında çok endişe duyuyoruz. Son sayımızda Catherine David ve Iraklı bir sanatçıyla hazırladığımız bir dosya yer aldı. Yayınımızda ayrıca sanatçılara, kendilerini makaleleri, portfolyoları veya sanatsal müdahaleleriyle ifade edebilecekleri alanlar da veriyoruz. Ayrıca biçim ve içerik sorusu üzerine de çalışıyoruz. Seçim üzerinde çok tartışıyoruz ve kuvvetli bir sanatsal yönümüz var. Ekonomik alana gelince, kurumsal olarak özel bir yapıda olduğumuzdan, her zaman sınırdayız. Üç koldan satışımız var; gazete büfeleri (ki bize pahalıya mal oluyor), üyelik ve kitapçılarla doğrudan temasa geçerek. 14,000 adet basılıyoruz ama tümü satılmıyor.

Beral Madra
Bir politikanız var ve bu konuda tümüyle bağımsız davranabiliyorsunuz.

S - Politikanız uluslararası olmak mı?

Claude Veron
Sadece Fransız sanatçılar yok. Fransa’da veya Kunstenfestival des Artes gibi yerlerde görülebilecek yabancı sanatçıları da kapsıyoruz. Projem yayını çok dilli bir şekle doğru geliştirmek ve uluslararası meslektaşlarımla sınırötesi işbirliği yapmak, alışveriş için bir ağ oluşturmak. Bakış açıları çakışan sanatçıların eleştirilerini aynı makalede yayınlamayı da planlıyorum.

Yorum - İstanbul’daki “Plato” yeni çağdaş sanat dergisi de sizin “Movement” dergisine benziyor. Özel koleksiyonerler sponsorlarımız. Diğer bir benzerlik de, Kore, Berlin ve Paris’ten yazarlarımızın olması ve orijinal dildeki metni Türkçe çevirisiyle beraber yayınlamamız. Diğer taraftan, haberci ile sanat uzmanlığı arasındaki fark da önemli. Habercilik bu konularda spesifik olabilir de olmayabilir de, Türkiye’de henüz bir uzmanlık yok. Üniversite öğrencilerinden, doktorlardan yazar seçme imkanımız var. Plato dergisi için üniversite alanından seçmeye çalışıyoruz.

Yorum - Dünyadaki gerçekler deneyimlerimden ötürü benim için kültürel sayfaları belirler. Bu yüzden politik ve sosyal değişim becerisi, kültürel haberlerin başlıklarını da belirliyor. Sanat ve kültür sayfaları bir iki sayfalık bağımsız dergilere dönüşebiliyor. Bu durumda iki çeşit baskı oluşuyor; biri okurdan geliyor diğeri de profesyonellerden. Bu bir anlamda habercileri değişken yaratıklar haline getiriyor. İkisine de uyum sağlamaları gerekiyor.

Yorum - Sanırım Almanya’da durum biraz daha farklı. Ben Sanat Tarihi üzerine doktora yaptım ve ardından gazetecilik okudum. Yani habecilikle uzmanlığı birleştirebiliyorsunuz. Günlük olarak bu kadar çok sayfayı kültürel haberlere ayıran Avrupa’daki son gazetelerden birinde çalışıyorum. Habercilikle eğlence arasındaki farklılığı ortaya koymanız gerek. Gerçek habercilik, şehirde veya ülkede olanların özünü ortaya çıkarmaya çalışır, sadece haberin değil söylemin ne olduğunu gösterir. Bir sanatçının sesiymiş gibi hissetmiyorum, olup bitenin gözlemcisiyim sadece. Eğitimim ve altyapım sebebiyle eğlendirmekten farklı bir biçimde bunu yapabildiğimi düşünüyorum.

Beral Madra
Bir gözlemcisiniz ama aynı zamanda sanatçıyı izleyiciye kendi tarzınızda sunuyorsunuz. Yani bunda belli bir öznellik de var. Movement olumsuz eleştiriye politikası gereği yer vermediğini söylüyor.

Yorum - Movement’da sadece politik seviyede eleştiri var. Sanatsal açıdan daha çok projeyi destekleyip savunmayı eleştirmeye yeğliyoruz.

Yorum - Okuyucuya sanat üzerine bir şekilde çalışma olanağı vermek de önemli. Her zaman olumlu makaleler okursanız ve birisi size öyle dediği için oraya işi görmeye giderseniz. Okuyucunun ona söylenen şey hakkında da eleştirel olabilmesi gerekir.

Yorum - Sadece habercilik ve eğlendirme arasında değil, eleştiri ve aktivizm arasında da ayrım yapmak gerekiyor. Aktivizm tabiiki her zaman sanatçının, belli bir hareketin yaratıcısının yanında yer almaktır, ancak bunu eleştiriyle karıştırmamak lazım. Bunu, kamuoyu yaratmada sanat haberciliğinin rolü ile ilgili sorunuza bağlarsak, bence günümüzün başlıca problemlerinden biri bu. Ortak bir kamusal alandan uzaklaşıyoruz ve kendimizi gittikçe artan şekilde, birçok ayrı kamusal alanın olduğu bir durumda buluyoruz. Belli sanatçılardan hoşlanan kişilerden oluşan ve gerisini dışlayan gruplar. Kamusal alanın görevi, bütün bir spektrumla (olumlu veya olumsuz) uğraşmak olmalıdır çünkü ancak o zaman ortak bir kamusal alan haline gelecektir.

Beral Madra
Sizse izleyicinizi hiç görmüyorsunuz, on-line şekilde ulaşıyorsunuz onlara. Geribildirimi nasıl alıyorsunuz?

Yorum - Herhangi bir gazete veya dergi yayıncısı gibi. Daha once birkaç basılı dergi de yayımladım ve o zaman da okuyucuyla doğrudan temasım yoktu. Tepkileri çok farklı yollardan alıyorsunuz. Eurozine basılı yayınlardan oluşan bir ağ. 32 farklı Avrupa ülkesinden 55 basılı yayın. Buradaki fikir, çok farklı yönlerden tehdit altındaki bu ilginç kültürel habercileri desteklemek. Ama esas amaç, egemen kültür olmayan ülkelerden gelen entelektüeller için olanakları arttırmak. Uluslarötesi olarak her gün hepimizin okuduğu büyük yayınlarınkine benzer koşullarla tanımlanmış bu ortak kamusal alanda yer almaları için onlara şans vermek.

Yorum - Almanya ve Türkiye’deki durum arasında büyük farlılıklar var diye düşünüyorum. Türk gazetelerindeki yazarlar arasında kaç tanesi sanat üzerine doktora yapmıştır? Öte yandan kamusal alana gelince; bu alanda görünür olabilirseniz kamuoyunu değiştirmeniz mümkün olabilir. Görünürlük her yerde ticari bir imkan. İstanbul’da bazı dergi dağıtımcıları kitapçılarda görünür olabilmenizi sağlamak için para istiyorlar. Bu durum bir tehlike içeriyor. Görünürlük parayla elde ediliyor. Kamuoyunu değiştirmek istiyorsan karşılığını ödemelisin, bu küresel kapitalizm.

Yorum - Bu tartışmada ekonomi önemli bir nokta. Sanatı desteklemenin kültürel yayıncılığın bir görevi olduğu konusunda pek ikna olmuş değilim. Sanat gizli stratejilerle dolu, büyük bir uluslararası para piyasası ve bir kişinin sanatçı olarak sunuluyor olması, mutlaka onu desteklemeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Sanattan söz ederken, sıklıkla sanatın bu küçük kirli sırrından, çok zengin ve etkili oyuncuları (kurumsal veya kişisel) bulunan, planlar ve stratejiler dolu büyük bir piyasa olduğundan ve büyük miktarlarda kara paranın bu piyasada dolaştığından pek bahsetmiyoruz. Bunları herkes bilse de kimse bahsetmiyor. İkinci soru ise şu; sanatı neden desteklemeliyiz, sanattan ne bekliyoruz? Eğer bir kamusal alan yaratmak, tartışma imkanlarına, çoksesliliğe, farklı görüşlere ve karşılıklı anlayışa katkıda bulunmak üzere bir yayın yaratırsanız koşullara yatırım yapmanız gerekir. Bunun ardında belli bir anlayış yatar ve bu da kültürel yayıncılığın koşullarının iyileştirilmesidir. Algı ve tartışma, toplumda belli bir etkiye yol açar. Bunu, toplumun iyileşmesi üzerinde etki sağlayabilecek bir vasıta gözüyle görmeyen kimse normalde kar elde etmeyen bir kültürel yayında çalışmaz. Üçüncü nokta olarak; sanat haberciliği ve Halkla İlişkiler enstrümanlarının yanısıra, piyasa odaklı özel sanat yayınları var. Bir de dördüncü bir kategoriyi oluşturan, piyasa odaklı olmayan ama sanatçılarla yaratıcı işbirliği tarzları bulma yönünde çalışan yayınlar var. Örneğin meşhur André Breton, 30’larda “Minotaur”da sayılarını yaratmaları için sanatçıları davet etmişti, biz de bunu yapıyoruz aslında. Birisi sanatçıları belirli durumlara tepki göstermeye davet ediyor. Bütün fonksiyonlar önemli ama bütün bu farklı biçimlerin belli sınırlamaları ve olanakları var. Diğer bir nokta da; bağımsızlığı nasıl garantileyebileceğimiz hususu. Tabii ki her para kaynağı, belli bir bağımlılık yaratır.

Yorum - Para aklamadan söz ettiniz. Sanırım bu tutumdan reklam ve Hİ sektörleri sorumlu. Basının içinde Hİ ve reklam kaynaklarından gelen doğal bir baskı var. Reklamlarınız sizin haberlerinizin belirleyicisi oluyor. ABD’de Columbia Üniversitesi, Sanat Haberciliği üzerine bir yüksek lisans programı başlatmış ve iki tavrı da, eleştiri ve habercilik, dönüştürme kabiliyetleri var.

Yorum - Sanat Haberciliği yüksek lisans programlarına gelirsek, bence pek işe yaramıyorlar. Sanat eleştirmenlerini bu şekilde eğitemezsiniz. Altı yıl okudum, sanata yakındım ve ayrıca bu sırada yazılar yazdım. Sonrasında geri çekilip her şeyi görmeye çalışıyorsunuz. Almanya’da bu tip programları bırakan öğrencilerle konuştum ve bana sanat hakkında yazabilecekleri belirgin kategoriler olmadığından söz ettiler. Esere bakmayı öğrenmelisiniz, nasıl bakıp hissedeceğinizi öğrenmelisiniz, sadece nasıl yazılacağını ve ilişkileri öğrenmek yetmez.

Yorum - Eğer bir bakış açınız yoksa sanat üzerine yazamazsınız. Üniversite veya sanat okulunda bir sanat eserini nasıl analiz edeceğinizi öğrenirsiniz. Gazetede sanat üzerine yazan, habercilik geçmişi olan ama sanat haberciliği yapmamış bir kişi, eseri nasıl göreceğini bilmeden üzerine yazı yazar.

Yorum - Ben insanların sanat haberciliği yerine sanat, dans vs. okumalarını ve sonra geri çekilip “Ben bir gazeteciyim ve sanat üzerine yazmak istiyorum” demelerini istiyorum. Sanat haberciliği okurken bazı disiplinlere çok uzak kalabilirsiniz.

Yorum - Tiyatro Tiyatro Dergisi 15 yıldır çıkıyor ve hala ekonomik sıkıntılar yaşıyor. Temel sıkıntımız, alanında tek dergi olmamız. Tiyatronun her alanına girmek durumundayız. Örneğin; tanıtım, haber, söyleşiler, çocuk ve gençlik tiyatroları ve diğer alanlar. Bu da dergiyi bir anlamda kişiliksiz bir hale dönüştürüyor. Türk tiyatrosunun en büyük sorunlarından biri, bu alandaki eleştirilerin çok az olması. Biz dergi olarak eleştirmenlerin gerekliliğine inanıyoruz ve bu amaçla eleştirmen geliştirmeye çalışıyoruz. Ancak yetişen eleştirmenler, yüksek tirajlı basında yer bulamıyorlar. Bu geri dönüşü alamamak bizi üzüyor. 15 yıldır olduğu gibi tam bağımsız olarak devam edeceğiz. Reklamlar yayın politikamızı etkilemiyor, onun yerine üç yılda bir kapanma krizi yaşıyoruz.

Beral Madra
Büyük bir gazetenin kültürel editörü olmak nasıl bir şey?

Cem Erciyes
Sanat haberciliği eğitimi almak bence iyi bir fikir değil çünkü iyi bir ekonomi veya politika habercisi olmak için bile ekonomi, politika veya uluslararası ilişkiler okumak daha yararlıdır. İronik olarak ben politika okudum ama sanat habercisi olarak çalışıyorum. Belki benim durumum sistemin bir eleştirisidir de. İnsanlar kararlarını fazla planlayarak almıyorlar ve prosedürler de çok iyi işlemiyor. Diğer konuya gelecek olursak: Eğer bir kamuoyu oluşturuyorsak, gazete ve haberciler üzerinde satış rakamlarıyla doğru orantılı olarak bir baskı oluyor. Hİ şirketleri, kültürel sektör profesyonelleri, sanatçılar ve okuyucular etkilemeye çalışıyorlar. Editörün ilk görevi, baskılara direnç göstererek, mekanizmaları etkilemek ve kendi seçimlerini yapmaktır. Ya bir gözlemci ya da sanatçının sesisinizdir. Karar alma mekanizmanızda açık olmalısınız. Bu bütün haberciliğin önemli sorunlarından biri. Bilginizle ve aynı zamanda deneyiminizle beslenir. Bizler deneyimleri, bilgiyi ve üzerimizdeki baskıyı birleştiririz.
Yorum - Eğer ne yazdığınız hakkında bir fikriniz yoksa nasıl bir kamuoyu oluşturabilirsiniz? Gerçeğe giden kendi yolunuzu seçersiniz, her şeyi yazabilirsiniz ama yanlış seslenebilirsiniz. Örneğin Le Monde’dan Philippe Dagen bir makale yazar, üniversitede öğretim görevlisidir ve çağdaş sanat uzmanıdır, konusunu bilir aksi takdirde yanlış seslenir ve bu önemli bir problemdir. Türkiye’de gazetelerin sanat sayfalarında bunun gerçekten iyi örneklerine rastlıyoruz. Analizsiz bilgi, söylentiler. Yanlış kamuoyu oluşturursunuz.

Yorum - Ben ayrıca haftalık kitap ekiyle de ilgileniyorum ve kitap dünyasında şu anda en mühim tartışma “Eleştiri nedir? İnceleme yazısı nedir?” soruları üzerine. Konunuz üzerine iyi eğitim ve deneyiminiz varsa ve daha önceki üretimlerle karşılaştırma yapabiliyorsanız iyi sanat eleştirileri yapabilirsiniz. Peki inceleme yazısı nasıl olacak? Bu bir tür gözlem. Çoğunlukla gazeteler inceleme yazıları ve röportajlarla çalışıyorlar. Tam bir kültür sayfasını uzmanlar tarafından yazılmış uzun derin eleştiri yazılarıyla geçiştirmek çok zor. Bu tür eleştiriler dergiler için daha uygun. Dergiler ve günlük gazeteler arasındaki esas fark bu.

Yorum - Bu referansların halihazırda farkında olan bilgilenmiş bir kitle için bir hizmet mi bu? Çünkü öyleyse sonu kapalı şahane konuşmalar yapabilirsiniz. Anlayış köprüsü rolü; okuyucuları yeni bir görme biçimine çekmek, işleri analiz etmek, yeni bir söylem sunmak, bağlamı tanımlamak mı, öyleyse gerçekten kamuoyunu etkilemek anlamına gelir bu. Bu kamusal alan/kesimin kaybedildiği nokta. Özellikle eleştirmenlerin klasik tiyatro veya müzikal nosyonuyla yüklü olduğu çağdaş performans sanatları alanında haritadan tamamen siliniyorsunuz. Bu konuda düşünmek veya okurlarıyla tartışmaya başlamak için bile uygun araçları olmadığından, eğilim bunu reddetmek veya bu konuda hiç yazmamak yönünde. Çağdaş sanatların hiç bir varlığı yok. Bu benim İngiltere’deki deneyimim ve bunu her yerde görüyorum, bir kriz durumu.

Yorum - Bana öyle geliyor ki, eleştirmen üzerine yazdığı sanatın uzmanı olmaktan öte, sanata bakışın ne olduğunu sorunsallaştırmakta, kendi durduğu yerden kendi bakış açısını inşa etmekte uzman biri olmalı. Bana gore gerçek bir eleştirmen olabilmek için bütün bunlar gereklidir. Alımlama nasıl, nereden konuşuyorum, benim bakış açım nedir? Nereden geldiği değil nereye gittiği. “Bu esere ne sorabilirim?” den ziyade “Bu eser bana ne soruyor?”. İyi eleştirmenin çok yaratıcı bir özeleştirmen olması gerekir.

Yorum - Politik meselelerin sanat camiasını işgal etmesi olgusunu nasıl görüyorsunuz? Son yıllarda Almanya’da, daha fazla politik mesele sanat çevresi tarafından konu edildi. Belki de Catherine David tarafından yapılan Documenta’yla başladı; post-kolonyal çalışmalardan ekonomik sorunlara kadar 100’den fazla kuramsal oturum gerçekleştirilmişti. Politikanın bugünkü rolü nedir? Sanattan ne bekliyorsunuz? Neden sanata bu kadar odaklanıldı- belki de bugün politikadan beklentimiz çok zayıfladığı için mi? Almanya’daki sergi salonlarında, tiyatro ve müzelerde bir çok politik faaliyet, tartışma, konferans vs. yer alıyor. Üretime metinler eşlik ediyor, tiyatro oyunu üzerindeki doğrudan işe uzak tartışmalar yapılıyor. Diğer yandan, bir tür politik alanınız var ve bu gitgide boşalıyor, giderek azalan verimlilikte bir dil ve beklentilerle. Bugün sanat ve politika arasında bir nevi parazitsel bir ilişki devam ediyor. Geleneksel sanat alanına ilişkin yaratıcılığından şüpheye düşen sanat çevresi, politik bir söylemi benimsiyor. Dikkat odağı bir çok hayal eşliğinde sanata doğru kaydı.

Yorum - Yaratıcı eleştiri ve sanat eleştirisinin bu şekilde de birlikte gitmesi lazım. Örneğin, uluslararası düzey ve festivallerde yeni ve gelişen sanatların ve mekanların bulunması çok önemli. Bu toplulukların basındaki sanat eleştirmenleri aracılığıyla izleyicisini genişletmesi gerekiyor. Avrupa’daki gazetelerde, uluslararası çağdaş sanat festivallerine rutin bir olaymış gibi bakıldığını görüyorum.

Yorum - Kanımca Almanya’da dans ve tiyatronun medyadaki yeriyle iligili bir sorun var. Dans ve tiyatro ile ilgili çok nadiren yazıyoruz. İnsanları müzelere yönlendirmeye çalışıyoruz ama sadece sergilere ve özel etkinliklere gitmek istiyorlar. Sadece büyük prodüksiyonlar var oluyor, orta büyüklüktekiler için ne yapabiliriz? Özellikle Berlin’de, sanatın medyaya çok fazla ihtiyacı yok çünkü piyasaları var.

Beral Madra
Şu anda konuşulan bir çok konu var ama biz medya, yayınlar ve izleyici ilişkilerini tartışıyoruz. Diğer boyut da piyasa ve bu yayınlar arasındaki bağ. Bu sistemler arasında bizim de üzerinde konuştuğumuz kuramsal, eleştirel sorunlar var.

Yorum - Emre ve “rutin tavır”a ilişkin sözleri hakkında. “Evim Tatlı Evim” işinizi iki kere izleyebildim, İstanbul ve Berlin’de, iki farklı bağlamda aynı işi görebilmek çok ayrıcalıklı bir durum. İlişkilerin, nasıl çalıştığın, formasyonun konusunda bilgim yok ancak iki farklı kentte kendime sorular sorabiliyor ve hissedebiliyorum. Soruları kendime saklayıp okuyucuma karşı net olmaya çalışabilir, kendi adıma hissetiklerimi söyleyebilirim ama bakış açısını sorunsallaştırarak yapıyorum bunu. Kişisel yolculuğumu ve sahneden yükselen güçleri saklayarak bunları rutinden çıkmak için birbirine bağlayabilirim.

Yorum - Ben İstanbul’daki kültürel olayların promosyonu üzerine Hİ yetkilisi olarak çalışıyorum. Gazete ve dergilere ulaşmak çok mühim, çünkü gösteri sanatları yerinde kalmayan bir şey, sahnelendikten sonra bitiyor. Görsel sanatlar için de aynısı geçerli. Yerinden sökülen, mekana özel projeler, gözden kayboluyor. Eleştirmenin sorumluluğu, izleyiciye performansın promosyonunu yapmaktır. Belki sanat tarihinde 20 yıl içinde değerlendirilecekler. Eleştirmenler işleyişin bir parçası ama haberciler sıradan izleyiciyi bilgilendirmek üzere oradalar. Maalesef Türkiye’de, kültürel medyanın durumu oldukça üzücü. Haberciler, genellikle kendilerine gönderilen basın bültenlerini gazetelerine koyuyorlar. Açılışlardan sonra herhangi bir değerlendirmeye rastlayamıyorsunuz. Burada güvendiğimiz şey, kültürel dergiler. Kültür, medyada gitgide daha az yer buluyor. Habercilerin dikkatini kültürel olaylara çekmek zorlaşıyor. İzleyici Berlinale, Cannes ve Venedik festivalleri hakkında haberlerle ilgileniyor, diğerlerini pek önemsemiyor.

Yorum - Almanya’da on yıl önce daha fazla gazete vardı ve kültürel sayfa sayısı da daha çoktu. Ancak gazeteler reklamlarının çoğunu internete kaptırdılar, daha az haberci çalıştırıyorlar, sayfa sayılarını azalttılar vs. İlgilenmeyenin izleyici olup olmadığından emin değilim.

Beral Madra
Frank sizin derginiz bir çok ülkede bulunuyor. Kuramsal seviyede bir ağınız var ama her çeşit çağdaş sanat akımını bünyesinde topluyor.

Yorum - Yedi farklı dilde dört ayda bir yayımlanıyor. Günlük yayınlara hiç inanmadım. Almanya’da kültürel alandaki algı bugünkinden daha az uluslararasıydı. ABD’ye bakın, harika yayınlar var ama orada yabancı bir ses duymak neredeyse imkansızdır. Çeviri yapmıyorlar. 80’lerin sonunda Almanya’da da durum bunun gibiydi. Bu dergiyi daha fazla sayıda orijinal ses duyabilmeyi mümkün kılmak için yarattık. 80’lerde Habermas ekolü ve Fransız post-yapısalcıları arasındaki tartışma sırasında, Fransız yaklaşımını aydınlanma felsefesine karşı bir çeşit tehdit sayan ve bu yüzden lanetleyen yüzlerce makale bulabilirdiniz ama orijinal sesleri en azından günlük, haftalık veya aylık yayınlarda duyamazdınız. Bu sesler, kapılardaki bekçiler tarafından müdahaleye uğruyordu ve biz de bunu engellemek istiyorduk. Bir açıklık platformu yaratmak istedik. Dergiyi kurduğumuzda, arkasında bir Avrupa fikri vardı. 1984’den 1989’a kadar, bir çok Polonyalı, Rus, Macar sesi batıda ilk kez biz yayımladık. 1989’dan sonra, demir perde ülkelerinde birçok sayımız oluştu ancak sonunda sadece yedi tanesi hayatta kaldı. AB’den destek alabileceğimize inanıyorduk. Çokdilli bir yayına sahip olabilme hayalimiz vardı. Bunun için hiç bir zaman destek bulamadık. Bugün, yanılsamalar içinde olduğumuzu anlıyorum, politikacılar bağımsız söylemler istemiyorlar. Ayrıca AB de çok güçlü hale gelebilecek Avrupa yayınlarını istemiyor. Bütün içinde kültürel bütçenin payı çok küçük. Para filmlere, medyaya ve sergilere gidiyor. Görsel olan metinden, proje veya etkinlik de yapıdan önce geliyor. Bu idari yapı içinde hiç kimse, hangi disiplinden olursa olsun, bağımsız gelişmelerle ilgilenmiyor. Politikacılara ve politik yapılara asla inanmayın. Eurozine internet üzerinden dünyanın tüm köşelerine ulaştığı için harika bir fikir ama dağıtım, basım vs. için para ödeyen yayınlar için de bir tehlike oluşturuyor. Kalitenin bedava olduğu yanılsaması tehlikeli. İnternet bu yanılsamayı yarattı. Başlarda çoğu yayın, ekonomik döngüyü reklamlar yoluyla yaratabileceğini sandı ama yanıldılar. Artık büyük yayınlar hiç bir şeyi bedavaya vermiyorlar çünkü ekonomik döngü yok. Bir kazancınız yoksa neden değerli bilgi yaratmak isteyesiniz? İnternette bir çok içerik bulabilirsiniz (çoğu akademik, Hİ, ansiklopedik) ama bir makaleyi ancak birileri destek olursa yayımlayabilirsiniz. O zaman da bağımlı hale gelirsiniz. Eğer politik özgürlük tanıyan birisini bulursanız sorun yok, aksi takdirde, kesinlikle can alıcı konulara değinmemeniz gerekir.

Yorum - İnternet devrimi, başında bir demokratik bir devrim olarak sunulmuştu. Herkes kendi gazetesini yaratabilecekti. Yayınların kalitesi; kaynaklara, yıllarca çalışmış insanlara ve deneyimli bir altyapıya dayanır. İyi olan bir şeyin bedava olacağı yanılsaması felsefi temelli bir problem. Büyük günlük gazeteler her şeyi internette yayımlamaya karar verdiler. Örneğin İsveç’te büyük bir başarı sağladı. Okurları bununla kazanıyorlar.

Yorum – Claude, estetik nesneden ve bir sanat eserinin yaratımından söz etti. Yayın için de aynısı geçerli. Bunu internette bulamazsınız. Bilgi, sadece bir sayfa üzerindeki işaretlerden ibaret değil, nesneleri görmek, okumak deneyimiyle de ilgili. Belki bu elektronik çağda güzel nesnelerin tekrar öne çıkışı yaşanacak.

Yorum - İnternet üzerinden bilgi edinmek için para istemeye başlayınca insanlar bedava sayfaları okumaya başlıyor. Diğer nokta da şu: Böyle hoş bir ürünle internet arasında neden bir rekabet var? FAZ ile bir proje başlattık; gazetelerden makaleler aldık, sergiyle ilgili bir çok resim gösterdik ve insanlar siteyi ziyaret ettiler. Gelecek altı ay veya bir yıl içinde büyük değişiklikler olacak. Yeni çalışanlarımız ve habercilerimiz var ve yazılı ürüne tekrar para ödenmeye başladı. Sürekli bir rekabet içinde olmamak için iyi bir imkan.

Yorum - Tiyatro dergisi olarak biz de aynı şeyi yaptık ve internet sitesiyle dergiyi birleştirdik. Atık/çöp olarak nitelenebilecek bazı haberleri; insanların oradan okuması ve onlardan kurtulmak için internete koyduk, böylece dergide haberciler ve eleştirmenler için daha fazla alan kalacaktı. Böyle olacağını ummamıştık ama internet sitesinin açılışı okur sayımızı arttırdı. Bazı haberler için ödemeleri gerekiyor ama ücretsiz makalelerimiz de var.

Yorum - İnternet üzerinde, Flash’da olduğu gibi mesela, çok hoş dergiler yaratmak mümkün ama bu para meselesi. Eğer bedavayaysa bu tür bir sürece sahip olma olanağınız yok. Faydalı bağlantılar veren kaliteli eleştirileri/incelemeleri on-line olarak ücretsiz vermek sadece teknik bir mesele değil, zaman ve para açısından da çok maliyetli. İnternet bedava; erişim için bir baraj koyduğunuzda kimse gelmiyor. Movement 10 yıl önce doğdu ve o sırada Fransa’da dans ve eleştiri düşüşteydi, çağdaş dans üzerine konuşulacak hiç bir şey yoktu. Bu ekonomi meselesi değil. Biz Movement’ı sanatçıları savunmak ve ayrıca sanat ve politika hakkında belirli bakış açıları geliştirmek için kurduk.

Yorum - Türkiye’de sanat ve eleştiri üzerine çok az gazete ve dergi var. O yüzden internet yeni ve gelişmekte olan sanatlar ve tiyatro eleştirmenlerinin işlerini göstermeleri açısından çok faydalı oldu.

Beral Madra
Kanımca Türkiye ve AB’de olup bitenler farklı, yayımcılık sektörü içinde de farklılık var. Yerel izleyici olarak hangi aşamadayız? Bilgi sahibi bir kitle için mi yayın yapıyor ya da yazıyoruz, daha önce değinildiği gibi, bu çok önemli. Burada az bilgili bir kitle söz konusu. Bu yüzden yazdığımız şeye bilgilendirici bir içerik eklemek zorundayız. Entelektülleri ve kamuoyunu etkilemiş, yıllar içinde farklı sınıflardan insanlara ulaşmış birçok dergi var. Yerel duruma bakınca, sanat eleştirisiyle ilgili bir iletişimsizlik göze çarpıyor. Sanat eleştirmenlerimiz, Avrupa sanat dergilerinde görünemiyorlar, yüzde çok küçük. Burada 10 bienal yapıldı, Avrupa’dan sanat eleştirmenleri gelip yazıyorlar ama genel halk bundan habersiz, bu eleştirmenlerin fikirlerine erişimi yok. Bu yazılara bakınca yüzeysel bir ele alış görüyorum. Buraya gelmişler ancak metinlerinde derin bir içerik yok. Eleştiri çoğu zaman belirsiz. Başlarda, bienalle ilgili problemlerimizden ziyade İstanbul’da olan bitenin turistik ve egzotik bir tanımlaması şeklindeydi. Bu Türk sanat çevresiyle uluslarararası sanat çevresinin iletişimsizliğine bir örnek.

Hiç yorum yok: